31 Aralık 2011 Cumartesi

YENİ BİR YILA SAATLER KALA ...





           Yılbaşı  büyükler  için  özel  anlamlar  ifade  etse  de ,  hiç  tahmin  etmeyeceğiniz  şekilde  etkilenir çocuklarımızda  bu  özel  yılbaşı  akşamından .  Biz  yetişkinler  için  nasıl büyük  anlamlar  ifade  ediyorsa  çocuklar  içinde   Noel   babadan   eğlenceli  hediyeler  ve  eğlencelerle  dolu  bir  akşam  demektir yılbaşı   akşamı .





      Birbirlerine  bile  hediyeler  vermek  isterler .





    Özel  kıyafetleriyle  Noel  babanın  ihtişamı  akıllarından  hiç  çıkmaz .  Çoğu  çocuğun  tek  hayali  Noel       babanın  kendisine  de  yeni  yıl  hediyeleri   getirmesi  hikayesidir .





    Özel  ve  renkli  ambalajlar  içerisinde  hazırlanmış ,  cici  paketlerde  acaba  Noel  baba  çocuklar  için neler  hazırlamış  olabilir  ?



Mutluluğu  gözlerinden  okunan ,  geleceğin  umutları  çocukların ,  psikolojik  gelişimi  için  zaman  zaman hediyeler  almaları  ,  bilinç  altında  kendilerini  önemli  hissetmelerini  sağlayan  önemli  bir  gelişmedir .






     





Çocuklara  Yen Yı Hediyeleri

Hadi  Noel  babanın  görkemli  hediye  çuvalında  çocuklar  için  neler  hazırladığına  hep  beraber  bir göz  atalım …
Zeka  gelişimlerine  katkı  sağlayacak  renkli  oyuncaklar ...


Yetenek  ve  hayal  dünyalarını  geliştiren  resimleri  yapmaları  için  ,  cıvıl  cıvıl  renklerde  boya kalemleri .





          
           Pratik  bir  zeka  oluşumuna  yardımcı  yapbozlar ...


Çeşitli  renkleriyle  çocukların  kalbinde  sevinç  kaynakları  oluşturmak  için  bu  hediyeler  çok kıymetlidir  .


Hayvanları  tanıyacakları  ve  isimlerini  öğrenecekleri  oyuncaklar ...



Teknolojik  çağın ,  teknolojik  çocukları  için  ,  güvenli  internet  içerikli  rengarenk   laptoplar ...


           
         
      

   Ve  daha  bir  çok  zeka  gelişimine  ve  görsel  gelişime  katkı  sağlayan  neşeli  oyuncaklar ...



(  Noel  babanın  tüm  bu  hediyeleri  daha  önce  belki  de  hiç  hediye  alamamış ,  kendilerini  dışlanmış ve  önemsiz  hisseden  yetimhanelerdeki  çocuklara  vermesini ,  yeni  yıllarda  yepyeni  ve  parlak çocuklar  yetiştirebilmeyi  ümit  ederek ,  başarılı  seneler  diliyorum ...  Herkese  mutlu  yıllar  diliyorum. mutlulukla ,  sağlıkla  ,  huzurla  ,  güzel  ve  umut  dolu  bir  yıl  sizinle  olsun ...  )

    

   
    
    








BAKALIM KREŞTE BİR GÜNÜMÜZ NASIL GEÇİYOR ?


                                       

ANAOKULUNDA  BİR  GÜN ...


07 : 15 -  09 : 00
Okulumuz  açıldı ,  güne  merhaba  diyor  ,  sevgiyle  kucaklaşıyoruz .


09 : 00 - 09 : 30
Temizleniyoruz , ohhh ! mutfaktan  mis  gibi  kokular  geliyor . Kahvaltı  hazır  ,  hep  beraber  kahvaltı  ediyoruz .


09 : 00 - 12 : 00
Hepimizin  yaşlarına  uygun  dergilerimiz  ve  kitaplarımız  var ,  onları  okumak  ve  dinlemek  çok  eğlenceli . Branş  dersleri  başlıyor . Acaba  hangi  derslerde  neler  öğreneceğiz ? Bilgisayar ,  müzik , satranç , ingilizce  resim  , rehberlik , beden  eğitimi ...  ohhh !  ne  kadar  çok  ders  varmış . Branş  derslerinden  sonra  bizim  için  planlanan  aktiviteler  başladı .


12 : 00 - 13 :00
Acıktık ,  ama  önce  temizlenmemiz  lazım  ,  birlikte  öğle  yemeği  yiyoruz . Hadi  bakalım  en  çok  kim  yiyecek ? Yarışma  başladı !


13 : 00 - 15 :00
Biraz  dinlendikten  sonra  bizim  için  hazırlanan  oyun   köşelerinde  dilediğimiz  gibi  oynayabiliriz . Öğretmenlerimle  birlikte  renkli  hamurlarla  oynayabilirim  yada  boyama  yapabilirim .


15 :00 - 16 : 00
Şarkılar , şiirler  öğreniyoruz , masallar  anlatıyoruz . Yaz  aylarında  bahçede  oyun  oynamak  çok  zevkli .


16 :00 - 17 :00
Eve  gitme  saati  geldi  ,  ama  biz  gitmek  istemiyoruz !







" ÇOCUKLARIN RESİM YAPARKEN KULLANDIKLARI RENKLER VE ŞEKİLLER RUH HALLERİNİ YANSITIYOR "







Özellikle  okul  öncesi  dönemdeki  çocukların  yaptıkları  resimlerin  çoğu  zaman  dış dünyadan  çok , iç  dünyalarını  yansıttığını  vurgulanarak ,  bu  dönemde  çocuklar  kırmızı olan  bir  eşyayı  sarı  olarak  boyayabildiği  gibi  bir  kediyi  çok  farklı  çizerek  onun  kedi olduğunu  söyleyebiliyor . 


Canlı  renkler  mutluluk  ifadesi

Siyah ,  kahverengi ,  gri ,  mavi ,  mor  ve  tonları  çocuğun  melankolik  ruh  halini ;  kırmızı , yeşil ,  sarı ,  turuncu  gibi  canlı  renklerin  kullanması  çocuğun  mutlu  ve  huzurlu  bir çocukluk  geçirdiğini  gösteriyor .  Uzmanlar ,  çocukların  sevmedikleri  kişileri  küçük  veya canavar  gibi ,  sevdiklerini  büyük  ve  güzel  çizdiklerini  söylüyor .




23 Aralık 2011 Cuma

ÜÇ ARKADAŞIN HİKAYESİ


Bugün seni özledim sevgili aynacık. Hemen akşam olsun istedim. Çünkü benim için hazırladığın güzel masalları özlemiştim. Çağırdım çağırdım, gelmedin. Şöyler misin, masallar hep gece olunca mı okunmalı?

Ve aynacık ay gökyüzüne çıkar-çıkmaz, soluğu padişah kızı’nın yanında almış. Masalı anlatmaya başlamadan önce ona şunları söylemiş: Masallar gecenin karanlığında yaşar. Hem uyumadan önce anlatılsın ki güzel rüyalar göresin. Haydi şimdi dinlemeye başla…

Baratis adındaki bir ülkede kış mevsimi çok uzun geçermiş. Öyle soğuk olurmuş ki; ilkbahar hiç gelmeyecek sanılırmış. Artık insanlar soğuk gecelerden sıkılırlarmış. Dua ederlermiş. Sıcak günlerin gelmesini isterlermiş.

Bahar gelir-gelmez de insanlar kendilerini sokağa atarlarmış. Kırlarda gezintiye çıkarlar, çiçek toplarlarmış. Çocuklar bütün kış boyunca dışarıda oynayamadıkları oyunların tadını doya doya çıkarırlarmış.

Kışın donan nehirler, gürül gürül akmaya başlarmış. Boyunlarını büken ağaçlar gökyüzüne doğru uzanırlarmış. Yani ilkbahar tüm güzelliğiyle gelirmiş insanların arasına.

İşte bu ülkede uzun kış mevsiminin ardından bu güzel baharlardan birisi çıkagelmiş. Çoluk-çocuk insanlar kendilerini sokaklara atmışlar. Bu insanlar arasında üç tane can-ciğer arkadaş varmış. Bunlar da tabîatın tadını çıkarmak için yemyeşil dağlara tırmanmaya başlamışlar. Konuşa konuşa yürüyorlar, ağır ağır ormanın derinliklerine dalıyorlarmış.

Bir süre sonra yorgunluk hisseden bu üç arkadaş kocaman bir çam ağacının gölgesine oturmuşlar. Az ileride usulca akan bir derenin şırıltısını duyuyorlarmış. Bahar yeli yaprakları hafif hafif sarsıyormuş.

Bu üç arkadaş sohbet ederken, birisinin eline çiviye benzer bir şey batmış. Elini kanatan şeyi merak eden adam toprağı sıvazlarken birden demir bir kapak yerinden oynamış İyice meraklanan adam kapağın altında ne olduğunu öğrenmek istemiş ve kapağı kaldırmış. Bir de ne görsünler, içeriye doğru uzanan karanlık mı karanlık daracık bir yol çıkmış ortaya. Önce ürkmüşler karanlıktan. İçeri girmekten çekinmilşer. Fakat bir cesaret gelivermiş üzerlerine başlamışlar yürümeye.

Yirmi adım ancak yürümüşler, birden jarşılarına üç adam boyunda bir kapı çıkmış. Korkarak itmişler kapıyı. Bu kapı, büyük bir odaya açılıyormuş. Üç arkadaş hayretler içinde kalmışlar. Sanki odanın içinde güneşten bir parça varmış. Parıl parıl parlıyormuş oda. Çil çil altınlar, küme küme duruyorlarmış yerlerde. Yakutlar, elmaslar, inciler…

Çılgına dönen adamlar mücevherlerin içine atmışlar kendilerini. “Zengin olduk, zengin olduk” diye bağırıyorlarmış. Bir süre sonra yorulmuşlar ve bir köşeye oturmuşlar. Birisi;

--- Bu mücevherleri nasıl taşıyacağız, diye sormuş.

Diğeri ibir fikir atmış ortaya:

--- Ben şehre gideyim. Siz burada bekleyin. Atları alıp hemen dönerim. Sonra da hep beraber yola koyuluruz.

Bu fikir kabul edilmiş. İkisi beklemeye başlamışlar, üçüncüsü şehre doğru yola çıkmış. Giderken aklına öyle kötü düşünceler girmiş ki; arkadaşlarını öldürmeye karar vermiş. Şöyle düşünmüş:

--- Neden o kadar parayı üçe böleyim ki? Paranın tamamı benim olabilir.

Bu düşünceden bir türlü vazgeçemiyormuş. Eve varınca karısına;

--- Artık çok zengin olacağız, demiş. Hemen tencereler dolusu yemek hazırla. Arkadaşlarım acıkmıştır. Onlara götüreceğim. Ben çarşıya gidiyorum, almam gerekenler var.

Adam evden çıkmış, tanıdığı ne kadar kişi varsa bir bir ziyaret etmiş. Atlarını bir süre için ödünç almış. Eve dönerken kuvvetli bir zehir satın almayı da unutmamış. Heyecanla eve gelmiş, karısının yemekleri hazırladığını görünce daha bir heyecan kaplamış yüreğini.

Karısı görmeden cebindeki zehiri çıkarmış, yemeklere koyup bir güzel karıştırmış. Daha fazla zaman kaybetmeden yemekleri yanına almış ve atlarla yola çıkmış. Giderken de düşüncelere dalmış:

--- Şimdi arkadaşlarım ne çok meraklanmışlardır. Pek de acıkmışlardır. Kimbilir nasıl da yiyecekler bu lezzetli yemekleri. Ben de onları seyredeceğim. Yaşasın hazinenin tamamı benim olacak. İkisini de öldüreceğim.

Fakat hazinenin yanında kalan iki arkadaşı da boş durmamışlar. Onların da akıllarında kötü düşünceler gezinmekteymiş. Aralarında şöyle konuşmuşlar:

--- Gelir-gelmez onu öldürmeliyiz. Neden hazineyi üçe bölelim ki? İkiye böleriz daha çok paramız olur.

Heyecanla bekliyorlarmış. Biri kapının sağ köşesine, diğeri kapının sol köşesine yerleşmiş. Saatler geçmiş aradan ve nihayet atların nal seslerini duymuşlar. Adam da arkadaşlarına seslene seslene geliyormuş:

--- Ben geldim. Güzel güzel yemekler getirdim size.

İçeriden sevinç çığlıkları yükselmiş, fakat yerlerinden kımışdamamışlar:

--- Hoşgeldin, sevgili dostumuz. Gözümüz yollarda kaldı. Nerelerdeydin? Bizi merakta bırakman hiç doğru değil.

Adam yavaş yavaş odaya doğru yürümüş. Tam kapının ağzına gelmiş ki; ikisi birden adamın üzerine atlamışlar. Bir çırpıda öldürüvermişler arkadaşlarını. Hiç de üzülmemişler bunu yaptıkları için. Güle-oynaya yemekleri önlerine çekmişler. Başlamışlar afiyetle yemeye. Fakat pek kısa bir aradan sonra zehir etkisini göstermiş. İkisi de ne olduğunu anlayamadan son nefeslerini vermişler.

Böylece hazineye üçü de sahip olamamış. Açgözlülükleri yüzünden hazinenin tamamını kaybetmişler. Paylaşmanın ne kadar güzel, insanları sevmenin ne kadar yüce bir duygu olduğunu hiçbir zaman öğrenemedikleri için canlarından olmuşlar. Bu hayatta paradan güzel öyle çok şey var ki...



SALYANGOZ VE EVİ




Salyangozları bilir misiniz ? Onlar da tıpkı kaplumbağalar gibi evlerini sırtlarında taşır. Bir zamanlar evini sırtında taşımaktan haşlanmayan sevimli bir salyangoz yaşarmış. Üstelik evinin rengini de hiç beğenmezmiş. Bizim sümüklü böcek kelebek ve uğur böceğini çok severmiş. Arada bir onlarla dertleşir evini şikayet edermiş. “Ah keşke evimi sırtımda taşımak zorunda olmasaydım. Hadi taşıyorum bari sizin elbiseleriniz gibi bol desenli ve renkli olsaydı.”
Kelebek ve uğur böceği bir gün sümüklü böceğe “Sevimli arkadaşımız hani evim renkli olsun diyorsun ya biz onun bir çaresini bulduk. Ressam olan bir tırtır var. Seni ona götürürsek evini rengarenk boyar.”
Sümüklü böcek buna çok sevinmiş. “Ne duruyoruz. Hemen gidelim.” Demiş. Böylece düşmüşler yola. Tırtılın kapısını çalmışlar. Gelen misafirleri dinleyen tırtıl boyalarını ve fırçasını alıp çalışmaya başlamış. Sonunda tırtıl sümüklünün evini çok güzel desenlerle bezemiş. Sümüklü böcek yeni görüntüsünü beğenmiş beğenmesine ama yine de evinin sırtında olmasına çok üzülüyormuş.
Dönüş yolunda üç arkadaş şiddetli bir yağmura yakalanmış. Kelebek ve uğur böceği öyle ıslanmışlar ki sele kapılmaktan son anda kurtulmuşlar. Oysa sümüklü böcek hemencecik evine girmiş. Yağmur dinip de evinden dışarı çıkınca arkadaşlarının perişan halini görüp üzülmüş. Sonra da kendi kendine şöyle düşünmüş. “İyi ki saklana ileceğim bir evim var. Rengi olmasa da beni yağmurdan koruyor ya.” Sevimli sümüklü böcek bu olaydan sonra bir daha evini sırtında taşımaktan şikayetçi olmamış.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM NEDEN ÖNEMLİDİR ?


Okul öncesi eğitim; zihinsel, duygusal, kültürel, bedeni ve sosyal gelişmeyi içine alan, yaş ve yetenek özelliklerini de dikkate alarak yapılan planlı ve programlı eğitim olarak tanımlanmaktadır.

Bireyin gelişmesi, doğuştan sahip olduğu zeka ve yetenek gibi potansiyel niteliklerini en üst düzeye çıkarabilmesi için uygun bir yaşam ve eğitim ortamına gereksinimi vardır. Yaşam aslında başlı başına bir eğitim sürecidir. İnsanoğlunun binlerce yıldır süren gelişme, ilerleme isteği onu sürekli olarak yeni şeyler aramaya, kendisi için daha iyi yaşam koşulları yaratmaya yöneltmiştir. Özellikle son birkaç yüzyılda kendi kendini tanıma çabalarına hız veren insanoğlu, bugün artık çocuğun yetişkinden farklı olduğunu, duygu düşünce ve diğer gelişim özellikleri bakımından onunla kıyaslanmasının mümkün olamayacağını anlamış bulunmaktadır. 
Günümüzde yaşamın ilk altı yılının önemine değinen araştırmacılar ve bilim insanları bu ilk yılların kişinin gelecekte nasıl bir birey olacağının belirleyicisi oldukları konusunda görüş birliği içerisindedirler. Bu nedenle de okul öncesi dönem ve bu dönemde uygulanacak eğitimin niteliği her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. 
Okul öncesi eğitim; mecburi eğitim çağına kadar olan çocukların zihin, beden, duygu, sosyal ve psikolojik gelişimlerini sistemli bir ortam içerisinde daha iyi sağlayan, onlara iyi alışkanlıklar ve davranışlar kazandıran, yeteneklerinin gelişmesine yardım eden, ilkokula hazırlayan ve ilköğretim bütünlüğü içinde yer alan eğitim sürecidir. Başka bir bir biçimde tanımlayacak olursak okul öncesi eğitim; çocukların ilköğretime başlamalarından önceki dönemde, zihinsel, duygusal, kültürel, bedeni ve sosyal gelişmesini içine alan, yaş ve yetenek özelliklerini de dikkate alarak yapılan planlı ve programlı eğitim olarak tanımlanmaktadır. 



 Okul öncesi ( anaokulu ) eğitimin çocuklar, aileler ve toplum açısından sayılamayacak kadar çok  faydası vardır. 0-6 yaş arasını kapsayan erken çocukluk dönemi çocuğun en hızlı ve etkin geliştiği dönemdir. Araştırmalar gösteriyor ki beyin yapısı ve fonksiyonlarının gelişiminin üçte ikilik bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanmaktadır. Erken çocukluk dönemindeki deneyimler beynin çalışma biçimi için temel niteliğindedir. Yapılan çalışmalar okul öncesi eğitim alan çocuklarda okula devam oranlarının ve okul başarısının daha yüksek  olduğunu göstermektedir.
Okul öncesi eğitim sosyal ve duygusal gelişimi destekleyerek, yetişkinlik döneminde kişilerin daha üretken, verimli, girişken, risk almaktan korkmayan bireyler olmalarını ve sahip oldukları potansiyeli tam olarak kullanmalarını sağlar.
Çocukların gelişim özellikleri, bireysel farklılıkları ve yetenekleri göz önüne alan, 
sağlıklı bir biçimde fiziksel, duygusal, dil, sosyal ve zihinsel yönden gelişimlerini sağlayan, olumlu kişilik temellerinin atıldığı, yaratıcı yönlerinin ortaya çıkarıldığı, çocukların kendilerine güven duymalarının sağlandığı, ebeveyn ve eğitimcilerin etkin olduğu kaliteli bir okul öncesi eğitim programına katılan çocukların diğer çocuklara kıyasla gelecekte okul başarıları daha yüksek, sosyal, duygusal, sözel, zihinsel ve fiziksel gelişim açısından daha yetkin olduklarını kanıtlanmıştır.
Yaygın olan bir yanlış anlayışa göre Okul öncesi eğitim kurumları sadece annesi çalışan çocukların yararlanacağı yerler değildir. Her çocuk, kişiliğinin özgürce gelişimi için okul öncesi eğitim sürecinden mutlakaistifade ettirilmelidir. Çocuğun kişiliğinin belli kalıplara döküldüğü, psikolojik ve zihinsel gelişimlerinin önemli ölçüde tamamlandığı bu dönemde, okula başlama yaşlarını göz önünde bulundurarak, çocuk ne tamamen ailede kalmalı, ne de tamamen okul öncesi eğitim kurumuna bırakılmalıdır. Bu dönemde aile ile kurumlar arasında sıkı bir işbirliği sağlanması gerekmektedir. Ailenin koşulları ne kadar elverişli olursa olsun, çocuğu yaşıtlarıyla birlikte uygun bir ortamda ve uzman eğitimcilerin gözetiminde gelişimin her evresinin temel özelliklerini göz önünde bulundurarak temel öğrenime hazırlamak, şüphesiz daha olumlu sonuçlar verecektir. Bunun yanı sıra  ülkemizin gerek ekonomik gerek toplumsal yapısı dikkate alındığında, ailelerimiz, çocuklarının maddi ve manevi gereksinimlerini yeterli düzeyde karşılayamadıkları gibi, gerekli çağdaş pedagojik formasyondan yoksun da bulunmakta ve çocukların eğitim ve öğreniminde mutlaka ek bir desteğe ihtiyaç duymaktadır. 

 Yine başka bir yanlış anlayışa göre Anaokulu sadece ilkokula hazırlık değildir. Bu yanlıştan hareketle bir çok aile çocuğunu sadece anasınıfına (5-6yaş) göndererek okul öncesi eğitim sürecini tamamlayacaklarını düşünmektedir. Halbuki okul öncesi eğitim bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak 2-3 yaşları itibarı ile başlar ve ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. İlk 2-3 yıl içinde çocuk, model olarak aldığı anne ve babasından alabileceğini alır ve kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde belirli bir psiko-sosyal olgunluğa erişir. Ancak bu gelişim sınırlıdır.
             Froebel’ in deyişiyle : “ anaokulunun amacı, öğrenmeye ilgi uyandırmaktır.” Anaokulu, çocuğa bilgi aktarmanın yanı sıra, çocuğun içinde var olan yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olmaktadır. Çocuk, anaokulunda en iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla iletişim kurar, sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimin büyük bir kısmını tamamlar. Anaokulu çocuğa, kendi hakkını korurken, paylaşmayı ve başkaların özgürlüğüne zarar vermemeyi öğretir. Dünyanın sadece kendi ailesinden ibaret olmadığını fark eden çocuk toplum içinde yaşamanın temel kurallarını öğrenerek alışkanlık haline getirir.
            Anaokulu sürecinde gelişen sadece çocuğun kişilik özellikleri değil öğrenmeye olan merakı ve alışkanlıklarıdır. Anaokulunda öğrenmeye duyulan ilginin yanı sıra her çocuk kendi kişilik özellikleri doğrultusunda kendi öğrenme sistematiğini de kurar. Kurduğu bu sistem sayesinde daha sonraki uzun soluklu öğrenim hayatında hem daha başarılı olur hem daha sağlıklı seçimler yapma olanağına kavuşur.
            Önemle üzerinde duracağımız faydalardan bir diğeri de anaokulu eğitimi ve etkileşimi sayesinde çocuğun geliştirdiği özgüven duygusudur. Kendini tanımayı ve ifade etmeyi, doğru iletişim kurmayı, yapabildiklerini her geçen gün daha fazla  keşfeden ve geliştiren çocuk kendine daha çok güven duyar. Geliştirilen özgüven neticesinde kişilik ve ruh yapısı sağlam bireyler yetişir.
            Yukarıda değindiğimiz ve henüz sayamadığımız bir dizi nedeni göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki ;
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM GEREKLİDİR. HER ÇOCUK BU EĞİTİMDEN YARARLANMALIDIR.



ÇOCUK VE MÜZİK




Müzik,kendini ifade etme becerisini,yaratıcılık zevkin ve estetik duygusunu geliştirir;ses ve dil gelişimi ile bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur.

Çocukta müzik yeteneği doğuştan başlar.Doğumundan itibaren ses uyarıcısına tepki verir.Anne ve babasının ayak seslerini tanır.Ağlamalarla ve ses tonunu yükseltip alçaltarak mutluluğunu ve mutsuzluğunu ifade eder.

Bazı araştırmacılara göre; çocukların şarkı ve mırıldanmalarını dinleyerek,orijinal dans ve oyunlara uyma çabalarını izleyerek,müziğe karşı doğuştan duyarlı olduklarını gözleyebiliriz.Bu doğal yetenek evrenseldir ve her toplumun üyesi olan çocukta doğuştan vardır.Özetle bebekler, sesleri algılamada ve müzikal bir uyarana dikkat göstermede, şaşırtıcı bir şekilde yetişkinlerinkine benzer yeteneklere sahiptir.

3-6 ay arası bebekler,müziğin geldiği kaynağa doğru dönmeye ve bundan aldığı hazzı göstermeye başlar.

1 yaş çocuğu, hareketli bir müziğe, elleri ve sesleriyle katılmaya çalışır.Aynı müzik parçası tekrarlandığında, tanıyıp aynı hareketleri yapmayı ve aynı sesleri çıkarmayı öğrenir.yani birinci yıldaki en belirgin gelişme, müziği seslendirmedir.

2 yaş çocuğu, müziği dinlemeyi sever ve kendi hareketlerini müzikte var olan ritme uydurma çabasına gider.

3, 4, 5, yaşlarında çocukların, spontan hareketlerle tepki vermekten çok müziği, oturarak dinleme eğiliminde oldukları görülmektedir. Bu özellik, okulöncesi çocuğuna dinleme ve sessiz kalma alışkanlığını da kazandırır.Çocukların, müziğe verdikleri tepkileri artan bir şekilde içselleştirmeleri ve bunu yaratıcı oyun ve arkadaşlarıyla sosyal ilişkiler kurma (örneğin dans etme ) şeklinde, geniş bir bağlamda kullanmalarıyla okulöncesi dönemde müzik etkinliği zenginlik kazanır. 

Okulöncesi dönem çocuğu için müzik ve dans, kendini ifade etme aracı olmanın ötesinde,onun sosyal gelişimi için de önemli bir etkinliktir.Çünkü çocuk, müzik eşliğinde arkadaşlarıyla daha kolay bir iletişim kurabilmektedir.


MÜZİK VE MÜZİK EĞİTİMİ ÇOCUĞA NE KAZANDIRIR ?
Müzik, öncelikle,şarkı ve tekerlemeler yoluyla okulöncesi dönemindeki çocuğun dil gelişimine katkıda bulunur.Bunun yanı sıra müzikal etkinlikler yoluyla çocuğun yaratıcılığını ortaya koymasına fırsat verir.

Müzik,zihinsel,motor,sosyal beceri ve yeteneklerin gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Müzik eğitiminin, okuma yeteneğine de katkıda bulunduğu açıkça görülmektedir.Yapılan araştırmalara göre ,akademik yılın başında ve sonunda okuma testine tabi tutulan ilk öğretim öğrencilerinden,müzik eğitimi alanların,almayanlara oranla daha iyi sonuçlar elde ettikleri görülmüştür.Yapılan pek çok testin sonucunda,notaları doğru seslendiren çocuklarda,harfleri doğru seslendirme oranının daha yüksek olduğu görülmüştür.Müzik eğitiminin olumlu etkisi,okumanın yanı sıra,öğrenme ve yaratıcılıkta da kendini göstermektedir.

Müzik;

Kendini ifade edebilme becerisinin ve yaratıcılık zevkini geliştirir.

Estetik duygusunu geliştirir.

Motor gelişimi ile ritmik gelişimini sağlar.

Ses ve dil gelişimine katkıda bulunur.

Bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur.

Sosyal ve grup becerileri kazandırır. 

Özetle müzik eğitiminin,okuma,soyut düşünme yetenekleri ve yaratıcılığı kapsayan bilişsel becerilerin gelişmesini desteklediğini,araştırma bulgularına dayanarak söyleyebiliriz.

ÇOCUĞUN MÜZİK İLGİSİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN ANA-BABA NE YAPABİLİR ?
Her şeyden önce çocuğun müzikle tanıştırmak üzere belirli bir program içinde hareket edilmelidir.Örneğin,evde zaman zaman televizyon yerine müzik dinlemek,farklı konserlere çocuğu da götürmek gibi.Uyku öncesi klasik müzikle uykuya geçişi sağlamak,uyumayı kolaylaştırdığı gibi,çocukta müzik ilgisinin gelişimini de sağlar.Ancak bütün bunları yaparken;çocuğu keşfetmek,hangi müzik türüne karşı daha fazla ilgi duyduğunu,müzik kulağı olup olmadığını belirlemek gerekir.

Bir zamanlar Edirne’de ruh hastalıklarının tedavisinde kullanılan müzik,çocuğunda duygusal boşalımını,rahatlamasını sağlayarak,gerginliğini azaltırken, tedavi edici işlevini yerine getirmektedir.

Bu nedenle, anne-baba bir yandan model olmalı ve çocuğu müziğe özendirmeli,öte yandan da onu, ilgisi doğrultusunda yönlendirmeye çalışmalı ve ilgi duyduğu bir müzik aletini çalması yolunda yüreklendirmelidir.
Çocuk ve Müzik
Çocuklar her türlü materyalden elde edilen sesleri kullanma, deneme, öğrenmeye gereksinim duyarlar. Çocukların melodik kavramları, yetişkinlerinkinden farklıdır ve yetişkinlerin standartlarına göre değerlendirilmemeleri gerekir. Okul öncesi çocuk öncelikle seslerle ilgilenir, neyin hangi sesi çıkardığını merak eder. Müzik çocuğun yaşamının bir parçası olmalıdır. Eğer müzik çocuklar için bir dil olacaksa onu kullanmaları gerekir. Yapılan araştırmalar, çocuklara ritim çalışması yapan öğretmenlerin, bu çalışmaların, öğrencilerin sadece uygun zamanda uygun ritmi vermesinin geliştirilmeye çalışılması olmadığı, öğrencinin ritmik etkiye karşı kendi fiziksel tepkisini ortaya koyabilme özgürlüğünün de ritim çalışmaları sırasında verilmeye çalışılması gerektiğinde birleştiklerini ortaya çıkarmıştır.


Çocuk Gelişimine Müziğin Katkıları :
Çocuk başka şeylerin yanı sıra, güvenlik hissi, grup içinde yer edinebilme, bir etkinlikte yer alabilme ve kendi sorunlarıyla yüzleşme ve başarılı olmaya gereksinim duyar.Müzik programı, müzik deneyimlerinin kalitesiyle, programın düzenlenmesi ve ele alınan müzik öğretim yöntemleriyle birlikte çocuğun gelişimine katkıda bulunur. İyi hazırlanmış bir müzik eğitimi programıyla çocuk; yaşamın zevkini ve anlamını, sınıf içinde, toplumda, dünyada yaşamayı anlayabilir. Ulusal ve dünya tarihini anlamlı kılabilir. Bilim, sanat, sosyal bilimler, sağlık, din gibi alanlara ilgiyi geliştirip bilgilendirilebilir. Yaratıcılığı, değişik tür aktivite düşünceleri geliştirilebilir ve davranışlarında olumlu gelişmeler sağlanabilir


Anaokulu ve Müzik
Müzik hayatımızın önemli renklerinden biri… Onsuz bir yaşam düşünmek bile zor değil mi? Müzik yetişkinler için önemli olduğu kadar çocuklar için de önemli. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki çocuğun gelişiminde müzik olgusu önemli bir yere sahip. Bu nedenle bir çok uzman çocuklara anne karnından itibaren müzik olgusunun aşılanması gerektiğini söylüyor.Anaokulu yıllarının ise çocuklara müzik olgusunun en iyi öğretilebileceği zamanı kapsadığı biliniyor.Uzmanlar bu yaşlarda verilen müzik eğitimini beş ana aşamada açıklıyorlar.







22 Kasım 2011 Salı

" KIZ ÇOCUKLARI OKULA GİTMELİ , ONLARIN DA EĞİTİM HAKKI VAR ! "




Eğitim  hakkı ,  çocuğun  en  önemli  ve  en  temel  hakkıdır . Fakat  kız  çocuklarının okula  gönderilmeme  oranı ,  erkek  çocuklardan  çok  daha  fazladır.  Ailelerin ,  anne  ve  babanın  eğitim  düzeyinin  düşük  olması  ,  örf  ve  adetler , eğitimsizlik , maddi  gelir  imkansızlıkları  gibi  birçok  nedenden dolayı  kız  çocukları  okula  gönderilmemekte ,  ve  hatta  çoğu  küçük  yaşta  evlendirilmektedir. Kız   çocuklarının  en  temel  hakkı  olan ;  eğitim  hakkını  ellerinden  almaktadırlar.  Özgürlüklerini   ve  haklarını  kısıtlamaktadırlar. Artık  insanlarımız  biraz  daha  bilinçlenmeli  ve  bu  cahillikten  kurtulmalıdır. Çünkü  bir  insanın  eğitim  hakkını  elinden  almak  başlı  başına  bir  cahillik  göstergesidir. Ve  bu  duruma  çare  bulunmadıkça ,  bir  değişme  olmadıkça  ,  yıllardır  süregelen  bu  haksızlık  devam  edecektir. Artık  bunlar  aşılmalı  ve  kız  çocuklarının  eğitim  hakkını  ellerinden  almamalıyız. Onların  da  eğitim  alması  için  ,   bütün  çocukların  okula  gidebilmeleri  için  elele  vermeliyiz...

8 Kasım 2011 Salı

PEPEE " İNSAN SEVDİĞİNE HİÇ KÜSER Mİ ? "

" PEPEE ANNESİNE ŞARKI SÖYLÜYOR " (:

" PEPEE EKMEK ALIYOR " :))...

" ÇOCUKLAR BAYRAM ŞEKERİ GİBİDİR ... "


" Bayramlarda  nasıl  ki  her  zaman  akrabalarımızı , büyüklerimizi  ziyarete  gidiyor , ellerini  öpüyorsak ,  buna  en  çok  ihtiyacı  olan  kimsesiz  çocuklarımızı  ,  huzur  evlerindeki  büyüklerimizi  de  unutmayalım  ve  onlarla  bayramlaşalım , ziyaret  edelim .  Bayramı  onlarla  daha  güzel  hale  getirelim . İnanın  onlara  verdiğiniz  mutluluğu  ve  heyecanı  görünce  sizler  daha  çok  mutlu  olacaksınız ... "

7 Kasım 2011 Pazartesi



Her  çocuğun  gelişime  uygun  yaş  grubuna  göre  düzenlenmiş  ders  içerikli  bir  anaokuludur. Okul  içerisinde  oyun  salonu , bale , bilgisayar  odası  mevcuttur . Sınıf  öğretmenleri  dışında  branş  hocaları  eşliğinde  alınan  dersler ; İngilizce , Almanca , Rusça , Klasik  dans ,  Müzik , Halk  oyunları  mevcuttur . Sınıflar  ferah  çocukların  gelişime  uygun  olarak  dizayn  edilmiştir . Her  sınıf  yaş  grubuna  göre  ayrılmıştır. 

6 Kasım 2011 Pazar

" DEPREMDE BEBEK "



   Depremin  bizde  yarattığı , belkide  acısı  hiç  dinmeyecek  acılardan  biri  ve  en  kötüsü  de  bebek ölümleridir...O masum , günahsız ,  hayata  gözlerini  daha  yeni  açmış  ve  yaşayamadan , hayata ,
  annesine, babasına ve  onların  kokusuna  doyamadan  yaşama  gözlerini  kapatmak  zorunda kalan  bebekler...
Depremle  yıkılan  hayatlar  ve  arkasında  kalanlar ... O minik  yüzler  ve  eller ... Ağlayan  küçük  gözler ...